Teknolojik değişim her geçen gün ve öncekinden çok daha hızlı devinim göstermektedir. Bu değişim içerisinde altın değerinde 3 bileşeni barındırmaktadır. Bu bileşenler sırasıyla yeni bir ürün geliştirme anlamına gelen icat (invention), geliştirilen ürünün sahada uygulanması anlamına gelen inovasyon (inovation) ve inovasyona hızlı adapte olma yeteneği anlamına gelen yayılım (diffusion)’dır. Yayılımdan sonra ise ayrıca ilave ettiğim bir diğer bileşen geliştirilen ürünün nihai olarak toplumsal katma değer oluşturabilmesidir. Aslında teknolojik değişim hayatın kendisidir. Hayatın kendisidir diyorum çünkü insan değişime, gelişime açık bir varlıktır ve bu değişim ki aslında gelişim anlamına da geliyor hiçbir zaman bitmeyecektir. Söylenenleri somutlaştırılması adına aklımda şekillenen teknolojik değişim döngüsü Şekil 1’deki gibidir.
Şekil 1. Teknolojik Değişim
Konu icattan açılmışken hepinizin bildiği üzere dilimize yerleşen “icat çıkarmak” deyimini sizlerle paylaşmak istiyorum. Deyimin Türk Dil Kurumun internet sayfasındaki anlamları sırasıyla şöyle; 1) hoş görülmeyen yeni bir huy, davranış göstermek; 2) yadırganan bir yol tutmak; 3) ortaya gereği olmayan bir sorun atmak. Görüldüğü üzere “İcat çıkarmak” deyiminin bu denli olumsuz anlamlarda kullanılması bilim adına arzulanan bir durum olmasa gerek. Bilimsel düşüncenin ve gelişiminin temelini oluşturan farklı düşünebilmenin ve farklı bakış açılarından bakabilmenin önünü kapatan bir deyim. Diğer bir deyişle, bir şeyin ya da ürünün en iyi şekilde ortaya konulabilmesinin yolu, ürünün ya da ürün geliştirme aşamasındaki projenin farklı bakış açıları ve farklı disiplinler içerisinde yoğrulmasıdır. Dünya üzerinde yapılan bilimsel çalışmalara bakıldığında en iyi çalışmaların disiplinler arası çalışmalar olduğu bilinen bir gerçektir.
İcat etmek diğer bir adıyla bir ürün geliştirmek dünyanın en zor ve meşakkatli bir olgusudur. Çünkü bazen bir ürünün geliştirilmesi ve ortaya konulması yıllar alabilir, bazen ortaya bir ürün bile konulamayabilir. Ancak bu durum bir başarısızlık olarak görülmemelidir. Başarısızlıklar çok şey öğretir bizlere; en azından yapılmaması gerekenlerin ne olduğuna ve yapılması gerekenlerin ne olduğuna ilişkin. Bu meşakkatli süreci iyi yönetip ortaya iyi bir ürün koymayı başarabilen milletler ancak tarih boyunca ve şimdi hep bir adım önde olmuşlardır.
Bir ürün sadece ve sadece ürün olarak düşünülmemelidir. Bir ürünü ya da bir şeyi geliştirmek ve nihai ürün haline dönüştürmek kişisel gelişim ve değişimin olduğu kadar toplumsal gelişimin ve değişimin de kapılarını aralamaktadır. Beraberinde bu değişim dalga dalga yayılarak toplumsal değişimi de beraberinde getirmektedir sanayi devrimlerinde olduğu gibi. Dolayısıyla, teknolojik değişim dar pencereden yorumlanmaması gereken, toplumsal yönü olan ve artık ülke refahının ve hatta bağımsızlığının sürdürülebilir kılınmasında anahtar rol oynayan bir kavramdır. Zira, petrol, doğalgaz gibi doğal kaynaklara bağlı bir zenginlik artık kalıcı ve sürdürülebilir değildir. Devir, bilgiyi üretilebilen, onu pazarlayabilen ve aynı zamanda onu teknolojiye dönüştürebilenlerin devridir. Bu ifadeyi daha da ileriye taşıyarak devir üretilen teknolojiyle birlikte yaşayanların devridir diyorum. Bunu söylüyorum. Çünkü, Japonya’nın 2015 yılında başlattığı ve öncülük ettiği Toplum 5.0 (Society 5.0) programıyla, geliştirilecek robotlarla insanların birlikte yaşama kültürünün toplumsal altyapısı şimdiden oluşturulmaya başlandı bile.
Şu an dünyada ve ülkemizde bilindiği üzere son derece önemli ve popüler olan bir konu var; o da geleceğin teknolojisi Yapay Zeka’dır. Yapay zekanın tarihi gelişimine bakıldığında Müslüman toplumların önemli rol oynadığı görülmektedir. Mesela, modern anlamda algoritmanın ve cebirin babası olarak kabul edilen kişi İranlı El Harezmi ingilizce adıyla Al Khwarizmi’dir. Çalışmalarının orjinali arapça dilinde 820 yılında tamamlandıktan sonra 12. yüzyılda Latinceye çevrilmiştir. El Harezminin bu çalışmaları 17. yüzyıla kadar Avrupa üniversitelerinde okutulmuştur. Araştırmacı ve yazar Corona Brezina tarafından kaleme alınan Cebir kitabının kapağında El Harezmi’nin aşağıdaki resmine yer verilmiştir.
Kaynak: http://www.muslimheritage.com
Diğer taraftan, yapay zekanın ilk gelişim periyodunda oyunların önemli rolü olduğu bilinmektedir. 1980’de kurulan Amerikan Yapay Zeka Derneği (AAAI)’nin internet sayfasındaki yapay zekanın kısa tarihsel gelişimini anlatan ve aynı kuruluşun kurucu üyesi olan Bruce G. Buchanan tarafından ele alınan makalede yapay zekanın ilk gelişim periyodunda Osmanlının da önemli rol oynadığı görülmektedir. Aşağıdaki resim adı geçen bu makaleden alınarak sizlerle paylaşılmıştır.
Kaynak: Amerikan Yapay Zeka Derneği (AAAI)
Freiherr Joseph Friedrich zu Racknitz tarafından 1789 yılında tablolaştırılan resimde bir Osmanlının geliştirdiği satranç makinesi görülmektedir. Adı geçen makalede bu çalışma yapay zekanın mihenk taşlarından biri olarak kabul edilmektedir. Yapay zekanın modern tarihinin 1950’lerde başladığı dikkate alındığında yapılan çalışmanın önemi ve zamanı bir kez daha ortaya çıkmaktadır.
Nihai olarak, teknolojinin toplumların gelişimi ve geleceği açısından vazgeçilmez bir unsur olduğu aşikardır ve böyle olmaya devam edecektir. Teknolojiyi elinde bulunduranlar ve bunu pazarlamayı bilenler dünya arenasında hep bir adım önde olmakla kalmayacak, hem de güçlü bir toplum ya da ülke yapısına bürünecektir. Dolayısıyla, teknolojik gelişimin anahtarı olan, diğer bir deyişle, olmazsa olmazı olan bilime ve bilime değer verenlere her zamankinden çok daha fazla değer vermek zorundayız. Zira dünya çok hızlı değişiyor, teknolojiyi elinde bulunduranlar bunu başka toplumlar ya da ülkeler aleyhine silah olarak da kullanabiliyor. Bu yönüyle, bu değişim günümüzde aynı zamanda stratejik bir oyun alanına dönüşmekle kalmayıp, aynı zamanda çaydırıcı bir güç haline de gelmiştir. Çünkü, ülkelerin ve toplumların sürdürebilir refahı ve gücü buna bağlıdır. Ancak, bugün gelinen noktada gerek ceddimiz ve gerekse genç nüfus potansiyeli açısından ülke olarak biz bunu yapabilecek güçte olduğumuzu gururla belirtmek isterim. Geçmişimize bakıldığında bilimde ve bilimsel gelişmelerde rol model olarak gösterilen toplumumuz bunu yine başarabilir geç kalmadan. Diğer bir konu, esasen islam dinimiz de bilimi ve ilimi dışlamamakta ve aksine bilimi, bilim insanını “Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?” diyerek yüceltmektedir. Bunu tarihimizden, islam rehberlerinden yakinen biliyoruz. Bilimin belki de en güzel yanlarından biri isteyen herkesin içine girebilmesi ve evrensel olmasıdır. Aslında bilim insanlara önyargısız ve sessizce mesaj gönderiyor ve Mevlana’nın dediği gibi “Her ne olursan ol yine gel” diyor.
Değişime ve gelişime açık olmak kaçınılmaz bir gerçektir. Büyün önder Atatürk’ün de dediği gibi “Gözlerimizi kapayıp, yalnız yaşadığımızı varsayamayız. Ülkemizi bir çember içine alıp dünya ile ilgilenmeksizin yaşayamayız. Tersine gelişmiş, uygarlaşmış bir ulus olarak uygarlık alanının üzerinde yaşayacağız: bu yaşam ancak bilim ve fenle olur. Bilim ve fen nerede ise oradan alacağız ve ulusun her bireyinin kafasına koyacağız. Bilim ve fen için bağ ve koşul yoktur.”
Büyük önder Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nde de vurguladığı gibi “Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!”. Ön yargılardan arındırılmış bir şekilde, farklılıklarımızın ve farklı bakış açılarımızın zenginlik olduğunu biliyor ve biz bunu başarabiliriz diyorum.
Farkındalık oluşturması dileğiyle.
Kaynaklar
http://www.math.harvard.edu/archive/21a_fall_05/exhibits/completion/index.html
http://www.ibmbigdatahub.com/blog/al-khorezmiy-father-modern-algorithm
https://www.aaai.org/ojs/index.php/aimagazine/article/download/1848/1746
http://www.muslimheritage.com/article/contribution-al-khwarizmi-mathematics-and-geography
[polldaddy poll=9857382]